30 Nisan 2008 Çarşamba

Yunus Aran Anısına XXXI.Birliktelik ve Ayşe Birsel


Bundan tam olarak 5 yıl önce,2003 yılının bir bahar ayı...hatırlamak zor değil benim için çünkü insan unutmak istemediğini unutmaz ya hani öyle işte.

Tüm dikkatimi elimdeki gazeteye vermiş,adeta hayranlıkla okuyordum yazılanları,bir bayandan bahsediliyordu orada,dünyanın en yaratıcı 1000 kişisi arasına gimiş,bir çok ödül alarak başarılı bir tasarımcı olmuş Türk bir bayandan,Ayşe Birsel'di adı.Hemen aklıma kazıdım ismini o andan sonra onun ismini hiç unutmayacağımı biliyordum.

Aradan zaman geçti,birçok yerde karşıma çıktı Ayşe Birsel'in adı,yine dikkatle okudum neler yaptığını,yine gurur duydum,yine onun gibi olmak istedim olabilir miydim acaba?

Ve 2008 Nisanının 28.gününde internette tekrar rastladım adına,kendisi Amerika'dan Türkiye'ye gelmişti ve Mimar Sinan Üniversitesi'nde konferans verecekti ertesi gün,bir sevinç doğdu içime,hep hayranlık beslediğim narin bayanı görebilme ,dinleyebilme fırsatım doğacağı için.Ertesi gün sınavım olmasına rağmen bunu daha çok düşündüğümü fakettim,içim kıpır kıpırdı.

Ve nihayet ertesi gün arkadaşımı da alıp gittim konferansa,salona girer girmez gördüm onu,çok şık ,çok zarifti.Sonra oturduğum yerden beklemeye başladım merakla ve salon yavaş yavaş dolmaya başladı ,yarım saat sonra hikayesini anlatmaya başladı Ayşe Birsel.Ben de tüm dikkatimle onu dinlemeye.

Konferansın ismi:Bu Fincanı Tasarlayan Biri Olduğunu Biliyor musun ve Başka Tasarım Hikayeleri idi,önce neden bu adı seçtiğinden bahsetti.Yıllar önce bir beş çayı sırasında şehir planlamacası bir aile dostlarının ona "bu fincanı tasarlayan biri olduğunu biliyor musun?"diye sormasıyla, kendisinin içindeki elle tutulur birşeyler hayal etme duygusu keşfetmiş Ayşe Birsel, ozamanlar henüz 17 yaşında mimarlık mı yoksa avukatlık mı okusam diye düşünen bu genç kızın o anda bir soruyla kalbine girmiş endüstriyel tasarım.Ertesi sene Odtü Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümünü kazanıp Ankara'ya gitmiş ,başarılı bir eğitim sürecinden sonra aldığı Fulbright bursuyla Amerika'daki Pratt institute'e kabul edilmiş,master projesi olan "water room" ona Amerika'da devam edecek kariyerinin kapısını aralamış ve başarıları arka arkaya gelmeye başlamış,bugün dünyanın en pahalı kenti olarak gösterilen Manhattan'ın göbeğinde bir gökdelenin teras katındaki ofisini belki yıllar önceden hayal etmesi zordu ama bugun o bunlara sahip ve hepsini kendi başarısına borçlu.

Ve projelerini birer birer anlattı Ayşe Birsel sıcak ve şirin Amerikan aksanı Türkçe'siyle,4 şey dedi, 4 şey önemlidir tasarımda ,kullanıcı ile ürün arasında olan fiziksel,psikolojik,duygusal ve entellektüel bağ,tasarımcı ürünüyle bunlara ulaşırsa ürünün ona başarı getireceğinden bahsetti sonra felsefesini paylaştı,öğrencilere tavsiyelerde bulundu,görülmesi gereken internet sitelerinin adreslerini verdi,ve son olarak hepimize sizler şanslısınız ki İstanbul'da yaşıyorsunuz bu şehir insana yaratıcılık katıyor dedi.

Derken sonuna gelindi konferansın,biraz teredütle konferans çıkışında yanına yaklaştım etrafı kalablıktı bekledim ve sonra konuşmasında gülümseyerek bana döndü o an cesaretle bende kendimden bahsettim elektronik okuduğumdan ve tasarıma ilgi duyduğumdan.Çok olumlu karşıladı,farklı disiplinleri birleştirebilmenin ne kadar önemli olduğunu söyledi,mühendislerin tasarım yanının eksik,tasarımcılarınsa mühendis yanının eksik kalbildiğini bunu tamamlamanın sonucunda güzel sonuçlar elde edilebileceiğini söyledi,biranda umutla doldurdu içimi.

İşte böyle kısacık ama umut veren bir konuşmayla Ayşe Birsel'e biraz daha yaklaştım,onun gibi olmak istedim,olabilecek miyim acaba?